Frenk Elması: Osmanlı Mutfağının Gizemli Konuğu
Osmanlı Devleti'nde "Frenk Elması" olarak adlandırılan yiyecek, günümüz mutfağının vazgeçilmezi olan domatestir. Bu isim, domatesin yabancı, yani "Frenk" kökenli olmasından ve görünümünün elmaya benzetilmesinden gelmektedir. Domatesin Osmanlı topraklarına gelişi ve mutfaklara girişi, uzun ve ilginç bir hikayeye sahiptir.
Domatesin Yolculuğu: Amerika'dan Osmanlı'ya
- Kökeni ve Avrupa'ya Gelişi: Domatesin ana vatanı Güney ve Orta Amerika'dır. Kristof Kolomb'un Amerika kıtasını keşfetmesinin ardından, 15. yüzyılın sonları ve 16. yüzyılın başlarında Avrupa'ya getirilmiştir. İtalyanlar onu sarı renginden dolayı "altın elma" (pomodoro) olarak adlandırırken, Fransızlar "aşk elması" (pomme d'amour) demiştir.
- Osmanlı'ya Girişi: Domates, Osmanlı İmparatorluğu'na 19. yüzyılda, özellikle Sultan Abdülmecid döneminde girmiştir. Bazı kaynaklar, 18. yüzyılın başlarında saray kayıtlarında az miktarda yeşil domatesin "kavata" adıyla yer aldığını belirtse de, yaygınlaşması 19. yüzyılı bulmuştur. İngiliz Konsolosu John Barker'ın 1799-1825 yılları arasında Halep'te görev yaparken domates tohumlarını Anadolu'ya getirdiği de rivayet edilir.
İlk Algı ve Kullanım Şekilleri
Domates, Avrupa'da olduğu gibi Osmanlı topraklarında da başlangıçta şüpheyle karşılanmıştır. Kırmızı rengi nedeniyle zehirli olduğu düşünülmüş ve bu sebeple uzun süre tüketilmemiştir. Hatta bazı bölgelerde süs bitkisi olarak yetiştirilmiştir. İlk zamanlarda sadece yeşil domatesler tüketilmiş, kızaranların bozulduğu düşünülerek atılmıştır.
Mutfakta Yerini Alması
Domatesin zehirli olmadığı anlaşıldıktan sonra, özellikle 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı mutfağında yerini almaya başlamıştır. Avrupa'daki "Avrupalılaşma" akımlarının mutfak kültürüne de yansımasıyla birlikte, domates kullanımı yaygınlaşmıştır. Günümüzde Türk mutfağının vazgeçilmez bir parçası olan domates, salçadan yemeklere, kahvaltılıklardan salatalara kadar birçok alanda kullanılmaktadır.