Asabiyetin Kökenleri ve İbn Haldun'un Yaklaşımı
'Asabiyet' kelimesi, Arapça kökenli olup, özellikle büyük İslam düşünürü İbn Haldun'un 'Mukaddime' adlı eserinde merkezi bir kavram olarak yer alır. İbn Haldun'a göre asabiyet, klasik Arap kabile toplumunda bir grubun, cemaatin veya hizip üyelerinin ihtiyaç anında birbirlerini şartsız olarak desteklemelerini ve dışarıdan gelen tehditlere karşı sorgusuz sualsiz birleşmelerini sağlayan dayanışma duygusu veya psikolojik bağ olarak tanımlanabilir.
Bu dayanışma, bedevi çöl hayatının zorlu koşullarına karşı bir hayatta kalma mekanizması olarak ortaya çıkmıştır. Devlet teşkilatından ve korumasından uzak çöl hayatında, insanları dış tehlikelere karşı koruyacak tek güç, yakın akrabaların ve kabilenin desteğiydi.
- Nesep Asabiyeti: Kan bağına dayalı olan bu asabiyet türü, ilkel toplumlarda ve bedevilerde yaygındır. Aynı soydan gelme ve kandaş olma, bu bağın temelini oluşturur.
- Sebep Asabiyeti: Devlet kurma aşamasından sonra kan bağı yetersiz kalır ve yerine din, hanedana bağlılık veya ortak bir gaye gibi unsurlara dayalı asabiyet geçer. Bu türde kan bağı şartı aranmaz.
İbn Haldun, asabiyeti toplumsal birliğin asli kaynağı, kolektif eylemin başlıca unsuru ve toplumsal dönüşümün temel dinamiği olarak görmüştür. Ona göre devletlerin yükselişi ve çöküşünde asabiyetin gücü belirleyici bir rol oynar.
İslami Perspektif ve Asabiyet
İslamiyet öncesi Cahiliye döneminde yaygın olan asabiyet anlayışı, kişinin kendi kabilesini haklı ya da haksız her durumda korumasını öngörüyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu tür körü körüne kabileciliği ve zulme destek olan asabiyeti şiddetle reddetmiştir.
Ancak İbn Haldun, Peygamber Efendimiz'in reddettiği asabiyetin Cahiliye asabiyeti olduğunu, hakka ve Allah'ın emrini gerçekleştirmeye hizmet eden bir dayanışmanın ise arzu edilir olduğunu belirtir. Esasen dinlerin ve şeriatların bile asabiyet desteğiyle kurulduğunu, bu destekten mahrum kalınca yıkıldığını ifade eder.
Günümüz Türkçesinde Asabiyet
Günümüzde Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğüne göre 'asabiyet' kelimesi, daha çok 'sinirlilik' veya 'sinirli bir ruh hali içerisinde olma durumu' anlamında kullanılmaktadır. Bu modern kullanım, kelimenin İbn Haldun'un sosyolojik teorisindeki derin ve kapsamlı anlamından oldukça farklıdır.
Özetle, asabiyet kavramı tarihsel ve sosyolojik bağlamda güçlü bir toplumsal dayanışma ve kolektif bilinç anlamına gelirken, günlük dilde daha dar bir anlamla, sinirlilik halini ifade etmektedir.